Çarşamba, Haziran 25, 2014

Textual description of firstImageUrl

2014 Sandalet Modelleri - 2014 Moda Sandaletler

2014 sandalet mododelleri
2014 EN MODA EN GÜZEL SANDALET MODELLERİ

2014 Yazı Sandalet Modelleri

2014 yazının kavuran sıcakları kendini hissettirmeye başladı. Yazlık ayakkabılar kutularından çıkarıldı. İşte bu yaza damgasını vuran ve sizin şıklığınıza şıklık katacak sandalet modellerini e-blogu.blogspot.com.tr olarak sizler için araştırdık.

Peki bu yazın 2014'ün en şık en moda ve en rahat sandalet modelleri hangileri?

2014 yaz ayı iyiden iyiye kendini hissettiri,yor ve artık ayaklarımızın hava alabileceği açık ayakkabı modelleri tercih ediliyor. Bu yaz da sandalet modelleri hem rahatlık hemde şıklık açısından tercih edilen açık ayakkabılar arasında.

Peki 2014 Yazının Öne Çıkan Sandalet Modelleri Hangileri?

Bu yaz her yıl olduğu gibi düz sade ve şık sandaletlerin yanı sıra taşlarla süslenmiş parmak arası modeller öne çıkıyor. Eteklerle, elbiselerle, şortlarla ve kısa pantolanlarla tercih edilen bu modeller şıklığınıza şıklık katacak.
Parmak arası sandaletlerin yanısıra yarım bot tarzı, ve şeritli sandaletlerde yine öne çıkan modeller arasında.

Siz Nasıl Bir Sandalet Tercih Ederdiniz?

İşte sizler için derlediğimiz 2014 sandalet modelleri

2014 Sandalet Modelleri

2014 Parmak Arası Sandalet Modelleri

 


2014 Normal Sandalet Modelleri




2014 Tek Parmak Sandalet Modelleri




2014 sandalet modelleri, 2014 moda sandalet modelleri, 2014 parmak arası sandalet modelleri, 2014 sade sandalet modelleri, sandalet modelleri, en moda sandalet modelleri, sandalet, taşlı sandalet modelleri, sandalet modelleri 2014, bu yazın moda sandalet modelleri, şık sandalet modelleri, en moda sandalet modelleri, 2014 sandalet, sade sandaletler, parmak arası sandalaetler, taşlı sandaletler, 2014 moda sandaletler, şık sandaletler
Textual description of firstImageUrl

MURAT DALKILIÇ SMS ŞARKISI VE SÖZLERİ - MURAT DALKILIÇ YENİ ALBÜM ŞARKILARI DİNLE

MURAT DALKILIÇ SMS ŞARKISI...
bu yazı www.songuncel.blogspot.com'a aittir.
Başarılı şarkıcı Murat Dalkılıç Daha Derine adlı albümü ile tüm müzik marketlerde yerini aldı. Murat Dalkılıç'ın yeni albümünde toplamda 15 şarkı bulunuyor. Yakışıklı sanatçının bu yeni albümündeki şarkıların altı tanesinde kendi imzası var.
Murtat Dalkılıç Daha Derine adlı yeni 2014 albümünde Gülşen, İskender Paydaş ve Ozan Çolakoğlu gibi ünlü isimlerle çalışmıştır.
bu yazı www.songuncel.blogspot.com'a aittir.
Murat Dalkılıç Daha Derine albüm şarkılarından bir tanesi SMS şarkısıdır. SMS şarkısının sözleri ve müziği Alper Narman ve Onur Özdemir'e aittir. Murat Dalkılıç yeni albümünün çıkış parçası olan ve albümün ilk video klibinin çekildiği şarkı Bu Nasıl Aşk şarkısı oldu.
bu yazı www.songuncel.blogspot.com'a aittir.
Siz değerli takipçilerimize bu yazımızda Murat Dalkılıç 2014 Daha Derine adlı yeni albümdeki SMS şarkısının sözlerini paylaşacağız.

MURAT DALKILIÇ DAHA DERİNE YENİ ALBÜM ŞARKILARI>>>


Murat Dalkılıç SMS Şarkısı Sözleri
bu yazı www.songuncel.blogspot.com'a aittir.

Murat Dalkılıç - SMS Şarkı sözleri 

Gidecek de gideceksin kararı vermişsin 
Acıyı illa çekeceksin bana geri döneceksin 
Konuşsak da bilsen şimdi kaç para eder 
Boşuna masraf edeceksin aynı uçakla geri döneceksin 

Vur kur biliyorsun beni üzdün 
Öptün sondu bu karagözlüm 
Oynardın oyunu sonsuza kadar 
Bana yollamasaydın o ucuz smsi 

Can yakarak seveceksen 
Gitmen daha iyi sevmenden 
Beni uçuruma ittin sen 
Aşkın kucağına düştüm ben 

Kesmedi yine iki lafın arasına 
Yetmedi yine daha iki durak arasına 
Yalan 
Bana yollamasaydın o ucuz smsi


Gidecek de gideceksin kararı vermişsin 
Acıyı illa çekeceksin bana geri döneceksin 
Konuşsak da bilsen şimdi kaç para eder 
Boşuna masraf edeceksin aynı uçakla geri döneceksin 

Vur kur biliyorsun beni üzdün 
Öptün sondu bu karagözlüm 
Oynardın oyunu sonsuza kadar 
Bana yollamasaydın o ucuz smsi 

Can yakarak seveceksen 
Gitmen daha iyi sevmenden 
Beni uçuruma ittin sen 
Aşkın kucağına düştüm ben 

Kesmedi yine iki lafın arasına 
Yetmedi yine daha iki durak arasına 
Yalan 
Bana yollamasaydın o ucuz smsi



murat dalkılıç, murat dalkılıç yeni albümü, murat dalkılıç bu nasıl aşk şarkısı dinle, murat dalkılıç SMS sözleri, murat dalkılıç yeni albüm şarkıları indir dinle, murat dalkılıç SMS dinle, murat dalkılıç SMS indir, murat dalkılıç SMS mp3 indir dinle, murat dalkılıç klip şarkısının adı, murat dalkılıç klip şarkısının sözleri, murat dalkılıç son klibi izle, son şarkısı dinle, son şarkısının sözleri, murat dalkılıç sms şarkısının sözleri, murat dalkılıç mesaj şarkısının sözleri, murat dalkılıç ucuz sms şarkısı ve sözleri   bu yazı www.songuncel.blogspot.com'a aittir.

RADYO DAMAR FM

İSTEKLERİNİZ için burayı tıklayın


Textual description of firstImageUrl

ESKİŞEHİR TEMPO RADYO



Textual description of firstImageUrl

DENİZLİ DOSTLAR FM


İSTEKLERİNİZ için burayı tıklayın


Textual description of firstImageUrl

BURSA RADYO GÜNEŞ


BURSA RADYO GÜNEŞ İSTEKLERİNİZ için burayı tıklayın


Textual description of firstImageUrl

GÜLLERİN SAVAŞI GÜLRU (DAMLA SÖNMEZ) KİMDİR - DAMLA SÖNMEZ KİMDİR KAÇ YAŞINDA RESİMLERİ VE BİYOGRAFİSİ

GÜLLERİN SAVAŞI GÜLRU...
bu yazı www.songuncel.blogspot.com'a aittir.
Kanal D yeni dizilerini ve programlarını izleyici ile buluşturmaya devam ediyor. Kanal D nin yeni dizisi olan Güllerin Savaşı dizisi şimdiden merak edilip araştırılmaya başlandı.

Kanal D Güllerin Savaşı dizisi daha önceden Aşkta ve Savaşta ismi ile çıkacağı duyurulmuştu, fakat dizinin adı Güllerin Savaşı olarak değiştirildi. Yeni başlayacak olan Güllerin Savaşı dizisinin başrolünde Bir Aşk Hikayesi dizisinde Ceylan karakterini canlandıran güzel oyuncu Damla Sönmez yer alıyor.

Güllerin Savaşı dizisinin diğer oyuncularının arasında ise Barış Kılıç, Canan Ergüder, Sercan Badur, Feyza Civelek gibi isimler bulunuyor. Güllerin Savası dizisinin konusu genel olarak Damla Sönmez'in canlandırdığı Gülru karakterinin, babasının çalıştığı köşkte hayran duyduğu ve imrendiği Gülfem gibi olmak istemesini ve yaşanan olayları konu alacak.
bu yazı www.songuncel.blogspot.com'a aittir.
Güllerin Savaşı dizisinin oyuncularını ve dizinin konusunu yazımızın devamında bulabilirsiniz. İlerleyen günlerde Güllerin Savaşı dizisi oyuncularının biyografilerini burada bulabilirsiniz. Sizlere bu yazımızda Güllerin Savaşı dizisinde Gülru karakterini canlandıran Damla Sönmez kimdir, Damla Sönmez kaç yaşında boyu kilosu kaç, Güllerin Savaşı Gülru kimdir kaç yaşındadır gibi soruların cevaplarını paylaşacağız.

GÜLLERİN SAVAŞI DİZİSİ OYUNCULARI İÇİN TIKLAYINIZ>>>

Güllerin Savaşı Dizisi Gülru Karakteri Kimdir

Damla Sönmez Kimdir
bu yazı www.songuncel.blogspot.com'a aittir.
Güllerin Savaşı dizisinde Gülru karakterini canlandıran Damla Sönmez 3 Mayıs 1987 yılında İstanbul’da doğmuştur. Güzel oyuncu 2009 yılında Bornova Bornova filmiyle 46. Altın Portakal Film Festivalinde En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünü aldı.
Türk televizyonunda bir çok dizi ve filmde yer alan Damla Sönmez Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı'nda yarı zamanlı 2 yıl keman 1 yıl piyano dalında öğrenim gördü.
bu yazı www.songuncel.blogspot.com'a aittir.
St. Joseph Lisesi'ni bitirdikten sonra Fransa'da Paris Sorbonne Üniversitesi'nde tiyatro eğitimi alan oyuncu Yeditepe Üniversitesi Tiyatro Bölümü'ne devam etmektedir. Güzel oyuncu Damla Sönmez “Bir Aşk Hikayesi” adlı dizide canlandırdığı ceylan karakteri ile Damla Sönmez kısa süre içinde gerek güzelliği gerek yeteneği ile dikkatleri üzerine çekmiş ve seyirciye kendini sevdirmeyi başarmıştır.

Damla Sönmez Boyu     : 1.62 boyunda,
Damla Sönmez Kilosu   : 53 kilodadır.
Damla Sönmez Twitter hesabı      : twitter.com/DamlaSonmez
Damla Sönmez Facebook hesabı : www.facebook.com/DamlaSonmezOfficial
bu yazı www.songuncel.blogspot.com'a aittir.

Damla Sönmez Rol Aldığı Dizi ve Filmler
  • Sen Aydınlatırsın Geceyi 2013 (Sinema Filmi)
  • Deniz Seviyesi 2013 (Sinema Filmi)
  • Bir Aşk Hikayesi (dizi) 2013 (Ceylan) (Tv dizisi)
  • Uzun Hikaye 2012 (Ayla) (Sinema Filmi)
  • Şubat (dizi) 2012 (Gelin) (Tv dizisi)
  • Kurtuluş Son Durak 2012 (Tülay) (Sinema Filmi)
  • Türkan 2010 (Turhan) (Tv dizisi) bu yazı www.songuncel.blogspot.com'a aittir.
  • Mahpeyker:Kösem Sultan 2010 (Kösem Sultan) (Sinema Filmi)
  • Çakal 2010 (Deniz) (Sinema Filmi)
  • Bornova Bornova 2009 (Özlem) (Sinema Filmi)
  • Kampüste Çıplak Ayaklar 2009 (Ebru) (Sinema Filmi)
  • Gece Gündüz 2008 (Pınar) (Tv dizisi)
  • Emret Komutanım 2008 (Karamel) (Tv dizisi)[3]
  • Fırtınalı Aşk 2007 (Melda Talay) (Tv dizisi)
  • Sahte Prenses 2006 (Sedef) (Tv dizisi) bu yazı www.songuncel.blogspot.com'a aittir.
  • Şarkılar Susmasın 2006 (Aycan) (Tv dizisi)
  • Kapıları Açmak 2005 (Gülşen) (Tv dizisi)
  • Omuz Omuza 2004 (Pelin) (Tv dizisi)
  • Camdan Pabuçlar 2004 (Gülçin) (Tv dizisi)

Damla Sönmez Resimleri





güllerin savaşı dizisi, güllerin savaşı dizi oyuncuları kimler, güllerin savaşı dizi oyuncu kadrosu, güllerin savaşı dizisinde kim kimdir, güllerin savaşı dizisi gülru kim, güllerin savaşı dizisi gülru karakterini canlandıran kim, güllerin savaşı dizisi gülru, gülru güllerin savaşı dizisi, güllerin savaşı dizisi gülru fotoğrafları, güllerin savaşı gülru resimleri, gülru foto galeri güllerin savaşı, damla sönmez kimdir, damla sönmez kaç yaşında, damla sönmez biyografi, damla sönmez wikipedi, damla sönmez hakkında bilgi, damla sönmez boyu kaç kilosu kaç, damla sönmez hangi dizilerde oynadı, damla sönmez nereli, bir aşk hikayesindeki kız, bir aşk hikayesi ceylan foroğrafları, ceylan bir aşk hikayesi  bu yazı www.songuncel.blogspot.com'a aittir.

RADYO NEFES

İSTEKLERİNİZ için burayı tıklayın


Textual description of firstImageUrl

VİZYONTÜRK FM



RADYO TUTKU Koceli


MUĞLA ÖRNEK RADYO Seçenek 2

İSTEKLERİNİZ için burayı tıklayın


Textual description of firstImageUrl

ÇUBUK RADYO KERVAN



Textual description of firstImageUrl

naat sözleri / örnekleri

naat sözleri / örnekleri
naat örnekleri

Sezai Karakoç
Seccaden kumlardı
Devirlerden, diyarlardan
Gelip, göklerde buluşan
Ezanların vardı! .
Mescit mümin, minber mümin...
Taşardı kubbelerden tekbir,
Dolardı kubbelere “amin”..
Ve mübarek geceler dualarımız;
Geri gelmeyen dualardı...
Geceler ki pırıl pırıl
Kandillerin yanardı..
Kapına gelenler ya muhammed,
- uzaktan, yakından –
Mümin döndüler kapından...
Besmele, ekmeğimizin bereketiydi,
İki dünyada aziz ümmet;
Muhammed ümmetiydi.
Konsun –yine- pervazlara güvercinler,
“Hû hû”lara karışsın âminler...
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler!
Şimdi seni ananlar,
Anıyor ağlar gibi...
Ey yetimler yetimi,
Ey garipler garibi;
Düşkünlerin kanadıydın,
Yoksulların sahibi...
Nerde kaldın ey Resûl,
Nerde kaldın ey Nebi?
Günler, ne günlerdi, yâ Muhammed,
Çağlar ne çağlardı:
Daha dünyaya gelmeden
Mü’minlerin vardı...
Ve bir gün, ki gaflet
Çöller kadardı,
Halîme’nin kucağında
Abdullah’ın yetimi
Âmine’nin emaneti ağlardı.
Hatice’nin goncası,
Aişe’nin gülüydün.
Ümmetinin gözbebeği
Göklerin resûlüydün...
Elçi geldin, elçiler gönderdin...
Ruhunu Allah’a,
Elini ümmetine verdin.
Beşiğin, yurdun, yuvan
Mekke’de bunalırsan
Medine’ye göçerdin.
Biz bu dünyadan nereye
Göçelim, yâ Muhammed?
Yeryüzünde riyâ, inkâr, hıyanet
Altın devrini yaşıyor...
Diller, sayfalar, satırlar
“Ebu Leheb öldü” diyorlar.
Ebû Leheb ölmedi, yâ Muhammed
Ebû Cehil kıt’alar dolaşıyor!
Neler duydu şu dünyada
Mevlidine hayran kulaklarımız;
Ne adlar ezberledi, ey Nebî,
Adına alışkın dudaklarımız!
Artık, yolunu bilmiyor;
Artık, yolunu unuttu
Ayaklarımız!
Kâbe’ne siyahlar
Yakışmamıştır, yâ Muhammed
Bugünkü kadar!
Hased gururla savaşta;
Gurur, Kafdağı’nda derebeyi...
Onu da yaralarlar kanadından,
Gelse bir şefkat meleği...
İyiliğin türbesine
Türbedâr oldu iyi.
Vicdanlar sakat
Çıkmadan yarına,
İyilikler getir, güzellikler getir
Âdem oğullarına!
Şu gördüğün duvarlar ki
Kimi Tâif’tir, kimi Hayber’dir...
Fethedemedik, yâ Muhammed,
Senelerdir.
Ne doğruluk, ne doğru;
Ne iyilik, ne iyi...
Bahçende en güzel dal,
Unuttu yemiş vermeyi...
Günahın kursağında
Haramların peteği!
Bayram yaptı yapanlar;
Semâve’yi boşaltıp
Sâve’yi dolduranlar...
Atını hendeklerden -bir atlayışta-
Aşırdı aşıranlar...
Ağlasın Yesrib,
Ağlasın Selman’lar!
Gözleri perdeleyen toprak,
Yüzlere serptiğin topraktı...
Yere dökülmeyecekti, ey Nebî,
Yabanların gözünde kalacaktı!
Konsun -yine- pervazlara güvercinler,
“Hû hû”lara karışsın âminler...
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler!
Yüreklerden taşsın
Yine, imanlar!
Itrî, bestelesin Tekbîr’ini;
Evliyâ, okusun Kur’ân’lar!
Ve Kur’ân-ı göz nûruyla çoğaltsın
Kayışzâde Osman’lar
Na’tını Galip yazsın,
Mevlid’ini Süleyman’lar!
Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle
Geri gelsin Sinan’lar!
Çarpılsın, hakikat niyetine
Cenaze namazı kıldıranlar!
Gel, ey Muhammed, bahardır...
Dudaklar ardında saklı
Âminlerimiz vardır...
Hacdan döner gibi gel;
Mi’râc’dan iner gibi gel;
Bekliyoruz yıllardır!
Bulutlar kanat, rüzgâr kanat;
Hızır kanad, Cibril kanad;
Nisan kanad, bahar kanad;
Âyetlerini ezber bilen
Yapraklar kanad...
Açılsın göklerin kapıları,
Açılsın perdeler, kat kat!
Çöllere dökülsün yıldızlar;
Dizilsin yollarına
Yetimler, günahsızlar!
Çöl gecelerinden, yanık
Türküler yapan kızlar
Sancağını saçlarıyla dokusun;
Bilâl-i Habeşî sustuysa
Ezânlarını Dâvûd okusun!
Konsun –yine- pervazlara güvercinler,
“Hû hû”lara karışsın âminler...
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler!
 
Arif Nihat Asya
Su Kasidesi
Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su
(Ey göz! Gönlümdeki (içimdeki) ateşlere göz yaşımdan
su saçma ki, bu kadar (çok) tutuşan ateşlere su fayda
vermez.)
Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su
(Şu dönen gök kubbenin rengi su rengi midir; yoksa
gözümden akan sular, göz yaşları mı şu dönen gök
kubbeyi kaplamıştır, bilemem..)
Zevk-ı tîğundan aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk
Kim mürûr ilen bırağur rahneler dîvâra su
(Senin kılıca benzeyen keskin bakışlarının zevkinden
benim gönlüm parça parça olsa buna şaşılmaz. Nitekim
akarsu da zamanla duvarda, yarlarda yarıklar meydana
getirir.)
Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözin
İhtiyât ilen içer her kimde olsa yara su
(Yarası olanın suyu ihtiyatla içmesi gibi, benim
yaralı gönlüm de senin ok temrenine, ok ucuna benzeyen
kirpiklerinin sözünü korka korka söyler.)
Suya virsün bâğ-bân gül-zârı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek virse min gül-zâra su
(Bahçıvan gül bahçesini sele versin (su ile
mahvetsin), boşuna yorulmasın; çünkü bin gül bahçesine
su verse de senin yüzün gibi bir gül açılmaz.)
Ohşadabilmez gubârını muharrir hattuna
Hâme tek bahmahdan inse gözlerine kara su
(Hattatın beyaz kâğıda bakmaktan, kalem gibi,
gözlerine kara su inse (kör olsa, kör oluncaya kadar
uğraşsa yine de) gubârî (yazı)sını, senin yüzündeki
tüylere benzetemez. )
Ârızun yâdıyla nem-nâk olsa müjgânum n'ola
Zayi olmaz gül temennâsıyla virmek hâra su
(Senin yanağının anılması sebebiyle kirpiklerim
ıslansa ne olur, buna şaşılır mı? Zira gül elde etmek
dileği ile dikene verilen su boşa gitmez.)
Gam güni itme dil-i bîmârdan tîgun dirîğ
Hayrdur virmek karanu gicede bîmâra su
(Gamlı günümde hasta gönlümden kılıç gibi keskin olan
bakışını esirgeme; zira karanlık gecede hastaya su
vermek hayırlı bir iştir.)
İste peykânın gönül hecrinde şevkum sâkin it
Susuzam bir kez bu sahrâda menüm-çün ara su
(Gönül! Onun ok temrenine benzeyen kirpiklerini iste
ve onun ayrılığında duyduğum hararetimi yatıştır,
söndür. Susuzum bu defa da benim için su ara.)
Men lebün müştâkıyam zühhâd kevser tâlibi
Nitekim meste mey içmek hoş gelür hûş-yâra su
(Nasıl sarhoşa şarap içmek, aklı başında olana da su
içmek hoş geliyorsa, ben senin dudağını özlüyorum,
sofular da kevser istiyorlar.)
Ravza-i kûyuna her dem durmayup eyler güzâr
Âşık olmış galibâ ol serv-i hoş-reftâra su
(Su, her zaman senin Cennet misâli mahallenin
bahçesine doğru akar. Galiba o hoş yürüyüşlü, hoş
salınışlı; serviyi andıran sevgiliye aşık olmuş.)
Su yolın ol kûydan toprağ olup dutsam gerek
Çün rakîbümdür dahı ol kûya koyman vara su
(Topraktan bir set olup su yolunu o mahalleden
kesmeliyim, çünkü su benim rakibimdir, onu o yere
bırakamam.)
Dest-bûsı ârzûsıyla ger ölsem dostlar
Kûze eylen toprağum sunun anunla yâra su
(Dostlarım! Şayet onun elini öpme arzusuyla ölürsem,
öldükten sonra toprağımı testi yapın ve onunla
sevgiliye su sunun.)
Serv ser-keşlük kılur kumrî niyâzından meger
Dâmenin duta ayağına düşe yalvara su
(Servi kumrunun yalvarmasından dolayı dikbaşlılık
ediyor. Onu ancak suyun eteğini tutup ayağına düşmesi
(yalvarıp aracı olması bu dikbaşlılığından)
kurtarabilir.)
İçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile
Gül budağınun mizâcına gire kurtara su
(Gül fidanı bir hile ile (meşhur gül ve bülbül
efsanesindeki gibi yine) bülbülün kanını içmek
istiyor; bunu engelleyebilmek için suyun gül
dallarının damarlarına girerek gül ağacının mizacını
değiştirmesi gerekir.)
Tıynet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme
İktidâ kılmış târîk-i Ahmed-i Muhtâr'a su
(Su Hz. Muhammed'in (s.a.v) yoluna uymuş (ve bu hâli
ile) dünya halkına temiz yaratılışını açıkça
göstermiştir.)
Seyyid-i nev-i beşer deryâ-ı dürr-i ıstıfâ
Kim sepüpdür mucizâtı âteş-i eşrâra su
(İnsanların efendisi, seçme inci denizi (olan Hz.
Muhammed'in s.a.v) mucizeleri kötülerin ateşine su
serpmiştir.)
Kılmağ içün tâze gül-zârı nübüvvet revnakın
Mu'cizinden eylemiş izhâr seng-i hâra su
(Katı taş, Peygamberlik gül bahçesinin parlaklığını
tazelemek için (ve onun) mucizesinden dolayı su
meydana çıkarmıştır.)
Mu'cizi bir bahr-ı bî-pâyân imiş âlemde kim
Yetmiş andan min min âteş-hâne-i küffara su
(Hz. Peygamberimiz'in mûcizeleri dünyada uçsuz
bucaksız bir deniz gibi imiş ki, ondan (o
mucizelerden), ateşe tapan kâfirlerin binlerce
mâbedine su ulaşmış ve onları söndürmüştür.)
Hayret ilen barmağın dişler kim itse istimâ
Barmağından virdügin şiddet günü Ensâr'a su
(Mihnet günü Ensâr'a parmağından su verdiğini (bir
mucize olarak parmağından su akıttığını) kim işitse
hayret ile (şaşa kalarak) parmağını ısırır.)
Dostı ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât
Hasmı su içse döner elbette zehr-i mâra su
(Dostu yılan zehri içse (bu zehir onun dostu için) âb-
ı hayat olur. Aksine düşmanı da su içse (o su,
düşmanına) elbette yılan zehrine döner.)
Eylemiş her katreden min bahr-ı rahmet mevc-hîz
El sunup urgaç vuzû içün gül-i ruhsâra su
(Abdest (almak) için el uzatıp gül (gibi olan)
yanaklarına su vurunca (sıçrayan) her bir su
damlasından binlerce rahmet denizi dalgalanmıştır.)
Hâk-i pâyine yetem dir ömrlerdür muttasıl
Başını daşdan daşa urup gezer âvâre su
(Su ayağının toprağına ulaşayım diye başını taştan
taşa vurarak ömürler boyu, durmaksızın başıboş gezer.)
Zerre zerre hâk-i dergâhına ister sala nûr
Dönmez ol dergâhdan ger olsa pâre pâre su
(Su, onun eşiğinin toprağına zerrecikler halinde ışık
salmak (orayı aydınlatmak) ister. Eğer parça parça da
olsa o eşikten dönmez.)
Zikr-i na'tün virdini dermân bilür ehl-i hatâ
Eyle kim def-i humâr içün içer mey-hâra su
(Sarhoşlar içkiden sonra gelen bat adrysını gidermek
için nasıl su içerlerse, günahkârlar da senin na'tının
zikrini dillerinde tekrarlamayı (dertlerine)
derman bilirler.)
Yâ Habîballah yâ Hayre'l beşer müştakunam
Eyle kim leb-teşneler yanup diler hemvâra su
(Ey Allah'ın sevgilisi! Ey insanların en hayırlısı!
Susamışların (susuzluktan dudağı kurumuşların) yanıp
dâimâ su diledikleri gibi (ben de) seni özlüyorum.)
Sensen ol bahr-ı kerâmet kim şeb-i Mi'râc'da
Şebnem-i feyzün yetürmiş sâbit ü seyyâra su
(Sen o kerâmet denizisin ki mi'râc gecesinde feyzinin
çiyleri sabit yıldızlara ve gezegenlere su ulaştırmış.)
Çeşme-i hurşîdden her dem zülâl-i feyz iner
Hâcet olsa merkadün tecdîd iden mimâra su
(Kabrini yenileyen (tamir eden) mimara su lazım olsa,
güneş çeşmesinden her an bol bol saf, tatlı ve güzel
su iner.)
Bîm-i dûzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânuma
Var ümîdüm ebr-i ihsânun sepe ol nâra su
(Cehennem korkusu, yanık gönlüme gam ateşi salmış,
(ama) o ateşe, senin ihsan bulutunun su serpeceğinden
ümitliyim.)
Yümn-i na'tünden güher olmış Fuzûlî sözleri
Ebr-i nîsândan dönen tek lü'lü şeh-vâra su
(Seni övmenin bereketinden dolayı Fuzûlî'nin (alelâde)
sözleri, nisan bulutundan düşüp iri inciye dönen su
(damlası) gibi birer inci olmuştur.)
Hâb-ı gafletden olan bîdâr olanda rûz-ı haşr
Eşk-i hasretden tökende dîde-i bîdâra su
(Kıyamet günü olduğu zaman, gaflet uykusundan uyanan
düşkün (yahut aşık) göz, (sana duyduğu) hasretten su
(gözyaşı) döktüğü zaman,)
Umduğum oldur ki rûz-ı haşr mahrûm olmayam
Çeşm-i vaslun vire men teşne-i dîdâra su
(O mahşer günü, güzel yüzüne susamış olan bana vuslat
çeşmenin su vereceğini, beni mahrum bırakmayacağını
ummaktayım.)
 
Şair Fuzuli
Hani bir aşk idin, bir güzellik idin sen, güzellikle askın kesiştiği
prizmada.
Güzelliğin cihanı gösteren bir ayna;
aşkın o aynanın cilası idi hani.
Güzelliğin olmasa efendim,
aşkı hiç bilmeyecekti cihan;
aşkın olmasa güzelliği hiç anlamayacaktı.
Aşk pazarında mezat hep güzelliğine; güzellik yurdunda yollar hep aşkına
durmuştu efendim...
Ve sen gitmiştin...
Sevgili!
Derd ile ağlayandın; hem derde salandın!..
Gönül yurdunda çaresizlerin çaresi, hastaların merhemiydin.
Saadetle yasamış, saadet çağını yaşatmıştın.
Suretleri ve canları iman ile sen şekillendirmiş,
"Lâ" ile "Illa"yi i'câz ile sen dillendirmiştin.
Sen gidince, ey sevgililer sevgilisi, güvercinlerimiz tuzaklara esir düştü;
Hüdhüdlerimizin mil çekildi gözlerine.
Artık düşmanlarımız dostlar arasında;
dostumuz düşman içinde.
Divanelere döndük, yaya kaldık yolunda.
Kendimizi unuttuk, seni bilmez olduk...
Sana muhtacız!..
Sana en fazla muhtacız.
En fazla sana muhtacız.
Uyandır bizi uykumuzdan...
Gel ey sevgili!
Bir gelişle gel, bir gülüşle gel.
Doğ ufkumuza, sar dünyamızı, gir gönlümüze yeniden...
Sana muhtacız...
Sana en fazla muhtacız...
İskender Pala
Selâm sana nazlı Nebî
Selâm sana gözbebeği
Mevlâ'nın kudretiyle selâm.
Selâm sana nûr-i dilâra
Selâm sana Hakk hâbibi
Rahman'ın kudretiyle selâm.
Selâm sana Andelîb_i Zîşan
Selâm sana Muhammedî
Cebrail'in yüreğiyle selâm
İbrahim'ce selâm sana
Rahim'ce selâm sana
Gafûr'ca selâm.
Selâm sana ey yetimler padişahı
Selâm sana Ahmedî nefesli yâr
Eyyup'ça selâm sana
Selâm sana ya Habiballah
Selâm sana ya Nebiallah
Selâm sana ya Resûlallah.
Ya Resûlallah!
Sen, sevmek için istenen
Can, dudakta istenen
Sevda ikliminin en güzel mevsiminin
En güzel çiçeğisin.
Cemre gibi düştün kâinatın kışına
Bahar, senin elinde doğdu
Senin elinle indi toprağa
Öyle bir sevildin ki
Candan aziz bilerek
Uğruna can verildi
Ama bu, ölüm değildi
Adını bir kez anan
Bir kez gönülden anan
Rahmetin nûr kaynağı gözlerinde dirildi
Şimdi biz de seni anıyoruz
Mevlâ'mızın yeminleriyle anıyoruz seni
Ey Faran Dağları'nda açan sevgili !
Fecre,
On geceye,
Her şeyin çiftine ve tekine,
Akşamın alacakaranlığına,
Kararıp bürüdüğü zaman geceye,
Açılıp aydınlattığı zaman,
Gündüze and olsun ki;
Sen olunca sitem yok,
Serzeniş yok,
Eyvah yok.
Âlemlere ambersin
O'ndan başka ilâh yok
Sen, en son peygambersin.
Beni ilk öksüz oluşun vurdu
Yetim kalışın yaraladı önce
Elden ele dolaşmıştın
Herkesin gözbebeğiydin
Ama mahzun,
Ama kederli,
Bir yanın arşa kadar azamet,
Bir yanın ürkek...
Mekke akşamları yanar
Verdiğin her nefeste
Ve gökten inen bir sesle
Allah korumasına alır.
Senin derdin Allah'tı
Hüznün, kederin Allah
Senin dostun Allah'tı
Sana en yakın Allah.
Biz seni göremedik ya Resûlallah
Uhud Dağı'nı seyrettik
Okçular tepesinden bir sabah
Bir Medine sabahında
Uhud'u seyrettik
Seni göremedik
Ebu Ubeyde bin Cerrah sanki ordaydı
Sanki mübarek yüzüne batan miğfer halkalarını
Dişleriyle sökmek için nefes nefeseydi
Kalbi yerinden fırlayacakmış gibiydi
Seni öyle seviyordu ki
Tenine bir dikenin batması bile
O kalbi durdururdu.
Biz seni göremedik ya Resûlallah
Uhud'u gördük bir sabah
Malik bin Sinan olamadık
Mübarek kanının, kanına karıştığı
Malik bin Sinan sanki oradaydı
Ve inemedik okçular tepesinden
Sanki sen inin demeden inersek
Uhud tekrar cehenneme dönerdi.
Ey Faran Dağları'nda açan sevgili !
Güneşe ve onun ışığına,
Ardından gelmekte olan aya,
Onu ortaya koyan gündüze,
Onu bürüyen geceye,
Göğe ve onu meydana koyana,
Yere ve onu yayana and olsun ki;
Sen olunca sitem yok,
Serzeniş yok,
Eyvah yok.
Âlemlere ambersin
O'ndan başka ilâh yok
Sen, en son peygambersin.
Vazgeçtim seni hep ötelerde aramaktan
Seni yüzyıllar öncesine hapsetmekten vazgeçtim
Mesafelerden usandım ya Resûlallah
Sana sesleniyorum!
Âlemlere rahmetsin
Seslenince yanımdasın, burdasın
Günahkârım,
Ama sen günahkârların umudusun
Temizle beni ya Resûlallah!
Temizle beni ya Resûlallah!
Temizle beni ya Resûlallah!
Mescid-i Nebevi'de gördüm
Mübarek sözlerinden birini süsleyip duvara asmışlar:
"Benim şefaatim, ümmetimden büyük günahları olanlar için."
Buyurmuşsun
İçimde her şey üşür,
Rüzgar üşür,
Yağmur üşür,
Dua üşür,
Melekler üşür.
Isıtırsan bir sen ısıtırsın
Medine'ye akan nûr gibi ak kalbime
Ey ban-u cihan
Yorgunum,
Güçsüzüm,
Çaresizim.
Sen çaresizlerin yardımcısısın
Yüreğimi koşturdum
Sana doğru
Çatlarcasına koşturdum
Kimseye hakkım yok
Huzurunda sana ait varlıkları dâvâ etmem
Ben bir dâvâlıyım
Tükendim ya Resûlallah
Hicretimi kabul et ya Resûlallah!
Hicretimi kabul et ya Resûlallah!
Hicretimi kabul et...
Dursun Ali ERZİNCANLI
YAĞMUR
Vareden in adıyla insanlığa inen Nur
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat
En müstesna doğuşa hamiledir kainat
Yıllardır bozu bulanık suları yudumladım
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Hasretin alev alev içime bir an düştü
Değişti hayel köşküm, gözümde viran düştü
Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde
Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü
İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi nin
Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla
Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin
Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla
Evlerin arasına dikilir yesil bayrak
Yeryüzü avaredir, yapayalnız ve kurak
Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım
Heyûla, bir ağ gibi ördü rüyalarımı
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydim
Yağmur, gülsenimize sensiz, baldiran düştü
Düşmanlik içimizde; dostluklar yaban düştü
Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe
Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü
Bir güzide mektuptur, çağlarin ötesinden
Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına
Yayılır o en büyük mustu, pazartesinden
Beyazlik dokunmuştur gecenin siyahina
Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin
Sükutu yar, sevinci dualar kadar derin
Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım
Bir cezir yaşadım ki, yaşanmamiş, mazide
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydim
Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü
Yarılan göğsümüzden umutlar bican düştü
Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin
En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü
Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan
Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar
Mutluluk nağmeleri işitirler Hiradan
Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar
Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri
Paramparça, ateşler sahinin hayalleri
Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım
O mücella çehreni izleseydim ebedi
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım
Sarardı yeşil yaprak; dal koptu; fidan düştü
Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü
Katil sinekler deldi hicabın perdesini
İstiklal boşluğunda arılar nadan düştü
Dolaşan ben olsaydım Save nin damarında
Tablosunu yapardim yıkılan her kulenin
Ebedi aşka giden esrarlı yollarında
Senden bir kıvılcımın, süreyya bir şulenin
Tarasaydım bengisu fışkıran kakülünü
On asırlık ocağın savururdum külünü
Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım
Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü
Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü
Sana meftun ve hayran, sana ram olanlara
Bir bela tünelinde ağır imtihan düştü
Badiye yaylasında koklasaydım izini
Kefenimi biçseydi Ebva da esen rüzgar
Seninle yıkasaydım acılar dehlizini
Ne kaderi suçlamak kalırdı ne intihar
Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya
Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya
Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım
Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu
Bahira dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
Haritanın en beyaz noktasına kan düştü
Kırıldı adaletin kılıcı; kalkan düştü
Mahkumlar yargılıyor; hakimler mahkum şimdi
Hakların temeline sanki bir volkan düştü
Firakınla kavrulur çölde kum taneleri
Ahuların içinde sevdan akkor gibidir
Erdemin, bereketin doldurur haneleri
Sensiz hayat toprağın sırtında ur gibidir
Şemsiyesi altında yürürsün bulutların
Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların
Devlerin esrarını aynalara sorsaydım
Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü
İlkin karardı yollar, sonra heyelan düştü
Güvenilen dağlara kar yağdi birer birer
Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü
Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini
Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir
Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini
Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir
Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından
Alsam, ölümsüzlüğü billur dudaklarından
Madeni arzuların ardında seyre daldım
Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini
Senin için görülen bir düş de ben olsaydim
Şehirler kabus dolu; köylere duman düştü
Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü
Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali
Hazindir ki; dertleri asmaya umman düştü
Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır
Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur
Sensiz doğrular eğri; beyaz bile karadır
Sesini duymayanlar girdabında boğulur
Ana rahminde ölür sensizlikten bir cenin
Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin
Saatlerin ardında hep kendimi aradim
Bir melal zincirine takıldı parmaklarım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Sensiz, ufuklarıma yalancı bir tan düştü
Sensiz kıtalar boyu uzayan vatan düştü
Bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül
Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü
Ay gibisin; güneşler parlıyor gözlerinde
Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay
Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde
Sümeyra yı arıyor her damlada bir saray
Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin
Mekanın fırçasında solmayan resim senin
Yağmur, birgün elimi ellerinde bulsaydım
Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü
Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü
İniltiler geliyor doğudan ve batıdan
Sensizlikten bozulan dengeye ziyan düştü
Islaklığı sanadır ahımın, efgahımın
İçimde hicranınla tutuşuyor nağmeler
Sendendir eskimeyen cevheri efkarımın
Nazarın ok misali karanlıkları deler
Bu değirmen seninle dönüyor; ahenk senin
Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin
Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım
Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
Yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü
Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü
Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün
Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü
Nefsinle yeniden çizilecek desenler
Çehreler yepyeni bir degişim geçirecek
Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler
Anneler çocuklara hep seni içirecek
Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin
Sana mü mindir sema; sana muhtaçtır zemin
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım
Kardeşler arasında heyhat, su-i zan düştü
Zedelendi sağduyu; körleşen iz an düştü
Şarrkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın
İnsanlık bahçemize sensizlik hazan düştü
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
Dokunduğun küçük bir nakiş da ben olsaydım
Sana sırılsıklam bir bakiş da ben olsaydım
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Bahira dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım



Nurullah Genç
Sevgili!
Ümmü Mektum gibi
Seni görmeden sana sesleniyoruz
Alıp verdiğin nefesi duyar gibi
Sanki açınca gözlerimizi
Seni görecekmişiz gibi
Sana sesleniyoruz.
Senin huzurunda ses yükselmez.
Edeple konuşulur; edeple susulur.
Hele biz ki bu kapının dilencileri,
El açıp beklemekten başka
Bize bir şey düşmezdi ama
Şu araya giren yıllar olmasa
Medine ne uzak yollar olmasa
İsmin anılınca yürek yanmasa
Kapında beklemekten başka
Bize bir şey düşmezdi.
Bekliyoruz Sultânım!
Rüyada olsa bile
Belki teşrif edersin diye
Hem de hiç kimseyi beklemediğimiz gibi.
Seni bekliyoruz.
Gelseydin,
Bizim için cennet olurdu gelişin.
Gelseydin,
Saadetli asrından gönderdiğin selâmını,
'Kardeşlerim' deyişini
Birbirimize nasıl anlattığımızı görürdün.
Gelseydin,
Dolaşsaydın sofralarımızı,
Bir tabak fazla görecektin,
Bir bardak, bir kaşık fazla...
Ve sofrada bir yer boş,
Baş köşe! ..
Ola ki Sen(A.S.M.) lutfeder gelirsin diye.
Gelseydin,
Dolaşsaydın gecelerimizi,
O 'Kutlu Doğum' gecelerini,
Anneler görecektin.
Yeni doğmuşsun gibi,
Yeryüzünü yeni teşrif etmişsin gibi,
Mışıl mışıl uyuyasın diye
Seni sabahlara kadar
Hayalen ayaklarında sallayan anneler görecektin.
Sevgili!
Gelseydin,
Medine-i Münevvere'den dünyaya yayılan Ashabın gibi,
Eyyüb Sultan gibi,
Kab bin Malik gibi,
Bir fecir vaktinde,
Henüz yirmisinde yirmi beşinde,
Bırakarak yurtlarını ocaklarını,
Hedeflerine ilahi rızayı koyan,
Arkalarına bakmayı ar sayan,
Yiğitler görecektin.
Onlar senin yiğidin,
Elleri, o öpülesi elleri,
Kimbilir hangi memleketin zemheri soğuklarında üşürken,
Senin köyünün hayaliyle ısındılar.
Gelseydin,
Gecenin zifiri karanlığında,
Uykunun en tatlı aralığında,
Rabiatül Adeviyye gibi Rabbiyle başbaşa
Gençler görecektin.
Gözyaşı dökerken günahlarına,
Veysel Karani'den istediğin gibi,
İnsanlığa dua eden gençler görecektin.
Gelseydin,
Asr-ı saadet gibi olmasa da,
Koklanmaya değer güllerimiz vardı.
Yine senin ikliminde yetişen.
Ama sen gelseydin,
Dikenler bile gül kokardı EFENDİM(A.S.M.) ! ! !
Seninle göz göze gelmeden gizli gizli seni seyretmek...
Hz.Vahşi gibi...
Hani sen Hane-i Saadet'ten Mescid-i Nebevi'ye giderken
Aişe annemiz ardından hayran hayran bakardı.
Seni mescidin önünde bekleyen Ashabı'nınsa
Bakışları yerdeydi.
Edepten göz göze gelmezlerdi.
Sende(A.S.M.) tebessüle nazar ederdin.
Mütebessim çehreni bir Ebu Bekir(R.A.) görürdü,
Bir de Ömer(R.A.) ...
Şimdi okununca Ezan-ı Muhammedi
Pencerelerde, kapı önlerinde,
Seni(A.S.M.) bekleyen nemli gözler var.
Gelseydin,
Ve yürüyüp geçseydin önümüzden,
Gülleri bayıltan o enfes kokunu çekerdik içimize.
Sevgili!
Hakiki aşıkların sana doğru uçarken
Bizim bu yaptığımız yolda emeklemekti.
Dünya güzelliğiyle kollarını açarken
Bize düşen el açıp kapında beklemekti.
Sevgili!
Bekliyoruz! ...